Lalenin Yolculuğu

Lale, Türk kültüründe önemli bir çiçek. Tek bir soğandan tek bir seferde tek çiçek çıkması nedeniyle İslamiyet’te özel önem atfedilen çiçeklerden biri. Allah’ın birliğini temsil ettiği için Osmanlı Devleti döneminde cami süslemelerinde çok kullanılmış. Bir devre adını verecek kadar baş tacı edilen lale, özellikle İstanbul ile anılan bir çiçek. Peki bugün neden lale denince akla Türkiye değil de Hollanda geliyor? Hikaye biraz uzun…

Aslında laleyi Avrupa ile tanıştıran Osmanlı olmuş. 1562’de İstanbul’dan kumaş balyaları arasında taşınan lale soğanları, Anvers Limanı’na yanaşan bir gemiyle Hollanda’ya girmiş. O zamanlar kimse bu çiçeğin bir ülkenin kaderini değiştirecek kadar önemli olduğunu düşünmemiş. Hatta ne olduğunu bile bilmiyorlarmış.

Anversli tüccarlar bunu otantik Osmanlı saray mutfağında kullanılan bir tür sebze sanmış. Hatta yemeklerde de kullanıldığı rivayet edilir. Ne zamanki devamı gelsin diye bahçelere ekmişler ve bahar gelince her yerden rengarenk çiçekler fışkırmış o zaman anlamışlar bu soğanların süs bitkisi olduğunu…

Osmanlı’ya Avusturya elçisi olarak gelen Ogier Ghiselin de Busbecq, görev süresi bittikten sonra ülkesine dönerken, çok sevdiği lale çiçeğinin soğanlarını yanına almış. İmparatorluk bahçelerinden sorumlu olan arkadaşı Carolus Clusius’e vermiş ve böylece Avusturya da lale ile tanışmış.

Fakat bir protestan olan Clusius, Katoliklerin ülkedeki baskıcı tutumları yüzünden 1593’te Hollanda’ya göç etmiş. Giderken lale soğanlarını da yanına almış ve bu çiçeği üniversite bahçesine ekmiş.

Lale Hollanda için her geçen yıl büyüyen bir tutku halini almış. 17. yüzyılda Hollanda ticaret sayesinde gelişmeye ve zenginleşmeye başlamış. Yeni zenginlerin para harcamayı en sevdiği şeylerden biri, bahçelerini rengarenk laleler ile süslemek olmuş.

Lale ticaretinde çok yüksek fiyatlar dönmeye başlamış. Hatta 1629 yılında bir lale, Amsterdam’daki bir malikanenin fiyatına satılmış!

Bu durum yeni bir gelir kapısı da açmış. Özellikle dar gelirli kesim, lale yetiştirip satmaya başlamış. 1630’ların sonuna doğru ise lale sevgisi deyim yerindeyse çığırından çıkmış. Barlarda el altından lale alınıp satılır olmuş. Tek bir lale soğanı aynı gün içinde birden fazla kez el değiştiriyormuş.

İşleri tersine çeviren ise herkesin laleyi bir kar aracı olarak görmesi olmuş. Çünkü laleyi almak yerine satmaya yönelenlerin sayısı arttıkça arz-talep dengesi değişmiş. Fiyatlar da uçuk boyutlara ulaştığı için lale satışları düşmüş. Satışlar düştükçe bu kez lale fiyatları aşağı inmeye başlamış. O dönem lale ticaretinden batan birkaç kişi Amsterdam’da kanallara atlayarak hayatına son vermiş.

Çözüm nasıl bulunmuş derseniz devlet el atmak zorunda kalmış. Bitki üretimine, alım-satımına ciddi sınırlamalar ve katı kurallar getirmiş.

Bugün Hollanda’da lale ekonomisi çok önemli. Daha da önemlisi lale artık onlar için ülkeyle özdeş bir marka değeri… Plantage bölgesi laleciliğin kalbi kabul ediliyor. Bizim içinse İstanbul’daki lale festivali önemli. Bu güzel çiçeği yetiştirme konusunda son yıllarda Konya öne çıkıyor ve her yıl rengarenk lale tarlaları ile şehir turizmine de hareketlilik sağlıyor.