7 Harikadan Biri: Petra

7 Temmuz 2007’de tüm dünyayı ilgilendiren bir liste açıklandı. “Dünya’nın Yeni 7 Harikası” listesi, 100 milyondan fazla insanın kısa mesaj ya da internet oylaması ise yaptığı seçimler sonucunda belirlendi. O harikalardan biri Ürdün’deki Petra Antik Kenti’ydi. Ve çok daha önce; 1985’te UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası ilan edilmişti.

Çölün ortasındaki bu görkemli şehri, MÖ 400’lerde Nebati Krallığı inşa etmiş. Petra’nın kelime anlamı Yunanca “taş, kaya” demek. “Gül rengi şehir” ise buranın dilden dile dolaşan unvanı. Her iki ismin de Petra’yı ne kadar iyi anlattığını antik kente adım atar atmaz görüyorsunuz. Dört bir yanda kızıl taşların hakimiyeti ve onları incelikle oyulmuş mimari eserlere dönüştüren hayranlık verici bir azim var.

Petra’daki en etkileyici yapı kuşkusuz El-Hazne binası. Şehrin simgesi burası. Yaklaşık 40 metre yüksekliğe, 25 metre genişliğe sahip. Orijinal adı “Khazneh” olan yapının anlamı “hazine” demek. Bu ismin verilmesinin nedeni içeride gizli bir hazine sandığı bulunduğuna ve Nebati Kralı 4. Aretas’ın mezarının burası olduğuna inanılması…

Yunan mimarisinden izler taşıyan yapıda mitolojiden ikiz kardeşler Castor ve Pollux kabartmaları var. Mısır tanrıçası İsis olduğu tahmin edilen bir başka tasvir de yine ön yüzde yer alıyor. Amazon kabartmaları, kartal, üzüm, nar gibi farklı anlamlar içeren figürler de süslemeler arasında…

Petra antik kentinde, Hz. Musa’nın kardeşi Harun’a ait olduğu söylenen bir mozole de var. Ama görmek için Petra’nın en yüksek yeri olan Harun Dağı’na tırmanmak gerekiyor ve bu da yaklaşık bir günü buna ayırmak demek…

Nebati Krallığı, özellikle baharat ve esans ticareti ile oldukça zenginleşmiş. Çok büyüyememişler ama çok zengin bir uygarlık olarak tarihe geçmişler. Ta ki onlardan çok daha güçlü bir başka uygarlık olan Roma bölgeyi ele geçirene kadar. Sonra ticaret yolları değişmiş ve hem Petra hem de Nebatiler giderek önemini yetirmiş. Sonra da unutulup gitmiş. Hem de ne unutulmak; tamı tamına bin yıl!

1800’lerin başında İsviçreli kaşif Johann Burckhardt buraya gelmiş. Ama tesadüfen değil. Yıllarca konuşulan ama yeri bir türlü bulanamayan kayıp bir kent olduğunu biliyormuş. Onun izini sürmek istemiş. O güne dek Petra’nın güzelliğini bilenler sadece göçebe Araplarmış. Ama değerinin farkında değillermiş.

Petra’ya günübirlik gitmek yerine konaklamak ve gecesine şahit olmak da gerek. Biz LEA misafirlerine her defasında bu deneyimi yaşatıyoruz. Üstelik geceleri profesyonel teleskop eşliğinde yıldız gözlemi yapıyoruz. Çünkü dünya üzerinde gökyüzünün en berrak ve detaylı izlenebildiği yerlerden biri burası. Hem yakılan yüzlerce mum hem uçsuz bucaksız gökyüzündeki yıldızlar eşliğinde çöl gecesi adeta Binbir Gece Masalları’na dönüşüyor. Gece konaklama imkânı sunan kamp tipi oteller oldukça konforlu. Prens William – Kate Middleton çifti de çocukları ile Petra’da konakladıkları bir tatil yapmıştı.

Petra’nın bir özelliği daha var. Mars yüzeyi ile en benzer toprak yapısına sahip yer antik kentteki Wadi Rum. Doğal bir set olan Petra’da; Indiana Jones: Son Macera, Mumya Geri Dönüyor, Ali Baba gibi birçok film çekildi.

Petra’yı yürüyerek, eşekle, atla ya da arazi araçlarıyla gezmek mümkün. Gittiğinizde, kaya bloklarına oyulmuş barınma yerleri, tapınaklar, kaya mezarları, su kanalları, tiyatrolar, sütunlu sokaklar ve barajların ilkel örneklerini göreceksiniz. Her biri, taşın sanatla ve sabırla buluştuğu şaşırtıcı detaylara sahip. Gelişmiş bir şehircilik örneğinin izlerini de burada sürmek mümkün. Özellikle sulama sistemi konusunda Nebatiler oldukça ilerlemiş. Yağmur sularını sarnıçlarda toplayıp şehre dağıtmışlar.

Ürdün’ün Petra dışında UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde 5 kültürel varlığı daha var. Kusayru Amre, Umm ar-Rasas, Rum Vadisi, El-Mağtas ve Es-Salt.